İslam dünyasının yetiştirdiği önemli düşünürlerden biri olan İbni Haldun, tarihe felsefik bir bakış açısından yaklaşarak günümüzde olan geçmiştede olmuştur demektedir. Ona göre kahramanları dışında yaşananlar koşullara göre hep benzerlik içermiştir. Çünkü tarih insanla oluşmuş bir kavramdır, bir insanda bulunan duygular her dönem insanında mevcuttur. Bu çerçevede İpek Yolu coğrafyasının, özellikle de günümüz Orta Asya bölgesinin tarihte Çin için stratejik önemini ya da anlamını incelemek günümüzle yapacağımız kıyaslama açısından bize ışık tutacaktır.

Çin devlet başkanı Xi Jinping’in 2013 yılında dile getirdiği Yeni İpek Yolu Ekonomik hattı son zamanlarda hem Çin hem de bölge ülkelerince sıkça konuşulan bir konu olmaya başladı. Bölge ülkeleri oluşturulması düşünülen bu projeden ekonomik çıkar elde etmeyi düşünürken, Çin uluslararası etkinliğini artırmanın peşinde. Projeyle ilgili halen somut bir adımın atılmaması ve nasıl oluşacağına dair bir çok soru işareti barındırmasına rağmen Çin ülke içerisinde ‘Tek Kuşak, Tek Yol’ sloganıyla aktif çalışmalarını yürütmekte. Yazımızda Yeni İpek Yolu Ekonomik Hattı’nı jeopolitik çıkarları açısından tarihsel bir düzlemde inceleyeceğiz. Çin tarihindeki yirmiden fazla hanedanlık içerisinde Han, Tang ve Qing hanedanlıklarının günümüz Orta Asya bölgesi ile olan jeopolitik çıkarları ve ilişkileri açısından değerlendireceğiz. Yirmiden fazla hanedanlık içerisinden seçtiğimiz bu üç hanedanlık Çin tarihinde Orta Asya ile olan ilişkileri bakımından en iyi olduğu dönemler olmuştur. Aynı zamanda tarihteki bu üç hanedanlığın bölgeyle olan jeopolitik çıkarları ve ilişkileri, hanedanlıkların kendi içerisinde başarılı kılmakla kalmayıp dünya sahnesinde de başarıya ulaştıran önemli etkenlerden birisi olmuştur.

 Han Hanedanlığı Dönemi ve İpek Yolu’nun Başlangıcı

 Köklü tarihiyle bir çok zenginliği içinde barındıran Çin tarih boyunca bir çok hanedanlığa sahip olmuştur. Bunlar içerisinden sırasıyla Han ve Tang hanedanlıkları Çin tarihinin en önemli hanedanlıklarında iki tanesidir. Bu hanedanlıklar zamanı Çin en geniş sınırlarına ulaşmakla kalmayıp, aynı zamanda dünya sahnesinde de önemli bir medeniyet olduğunu göstermiştir. Han hanedanlığı zamanında bugünkü Orta Asya coğrafyasına yapılan açılımlar ve Tang hanedanlığıyla birlikte daha aktif bir hale bürünen İpek Yolu, Çin medeniyetini ve kültürünü dünya insanıyla tanıştırmıştır. Bunun yanı sıra Tang hanedanlığı zamanında Araplarla yapılan savaşla birlikte İslamiyet Çin sınırları içerisine girmiş, Araplar ise Çin’li savaş esirleri vasıtasıyla kağıt tekniğiyle tanışmıştır. Çin tarihindeki diğer hanedanlıklara kıyasla, Han ve Tang hanedanlıkları zamanında İpek Yolu coğrafyasının Çin için hem stratejik açıdan hem de ekonomik ve kültürel açıdan çok önemli olduğunu görmekteyiz.

 Qin (秦朝) hanedanlığının yıkılmasından sonra kurulan Han (汉朝) hanedanlığı (M.Ö 202-) ülkedeki birliği tekrar sağlamıştır. Her ne kadar ülkede birlik sağlansa da hanedanlık için tehdit oluşturan iç ve dış unsurlar halen devam etmekteydi. Hanedanlık içerisindeki beyliklerin heran dış güçlerle olası işbirliği, dışarıda  ise özellikle hanedanlığın batı ve kuzey bölgesindeki göçebe ırklar düzenledikleri saldırılarla hanedanlığa tehdit oluşturuyordu. Bu sebeplerden dolayı Han hanedanlığının günümüz kavramıyla jeopolitik merkezi kuzey-batı oldu. Hanedanlık tarihindeki savaşları incelediğimizde, Han hanedanığının yaptığı en büyük ve zaman olarak en uzun süren savaşları batı bölgesinde yaptığı savaşlar olmuştur. Aynı zamanda bu savaşlarla hanedanlık günümüz Orta Asya bölgesine kadar genişlemiştir[1].

Kuzey batı merkezli bir jepolitik merkezin oluşmasında şüphesizki hanedanlığa göçebe ırklar tarafından yapılan saldırılar büyük etken oluşturmuştur. Han hanedanlığından hemen önce Qin hanedanlığı, Hunlarla büyük bir savaşa girmiş, bunun yanı sıra sınırlarından uzak bölgelere de bir çok fetih girişiminde bulunmuştur. Bu savaşlar sonucunda toplum ve hanedanlık ciddi etkilenmiş, hanedanlıkta ciddi askeri güç kaybı olmasıyla birlikte toplumda yorgun düşmüştür. Tüm bu askeri, ekonomik ve toplumsal yorgunluğun akabinde Qin hanedanlığı yıkılmış ve yerine kısa bir sürede Han hanedanlığı kurulmuştur. Han hanedanlığı ülkede ki birliği tekrar sağlamıştır. Han hanedanlığının ilk 60 yılı ülkedeki birliği ve istikrarı sağlamakla geçmiştir[2]. Bu 60 yıllık süre zarfında hanedanlık ekonomik olarak gelişmiş, akseri olarak daha da güçlenmiştir. Bu toparlama süresinin ardından Han Wudi (汉武帝) ile birlikte Han hanedanlığı batı bölgesine olan açılımını daha da aktifleştirmiştir.

Herşeyden önce batı ve kuzey batı bölgesinde güçlü bir Hun’un varlığı, bununla birlikte Han hanedanlığına tehdit oluşturacak diğer göçebe ırklar hanedanlığın güvenliği açısından birinci dikkat edilmesi gereken bir konu idi. Bu amaca itafen bölgeye elçiler gönderilip, hem bölgenin durumu yakından analiz edilmiş hem de bölgedeki göçebe ırkların Han hanedanlığına karşı ittifakını önleme girişiminde bulunulmuştur. Bu hedef için ilk olrak M.Ö 139 yılında hanedanlık batı bölgesine Zhang Qian’ı (张骞) gönderderdi. Bu aynı zamanda Batı dünyası ve Çin arasında ki ekonomik ve kültürel etkileşimin başlangıcı oldu.[3]

Zhang Qian’ın batıdaki hanedanlıklara yaptığı ziyaretler ve bölgeye yönelik edindiği izlenimler ışığından hanedanlık batı bölgesinin mevcut durumunu daha yakından tanıdı. Öyle ki hanedanlığın batıya yönelik politikalarında Zhang Qian’ın görüşleri ve önerileri etkili oldu. Bunun akabinde yine Zhang Qian’ı ikinci kez batı bölgesine elçi gönderen Han hanedanlığının amacı bölgedeki mevcut beylikleri ile iyi ilişkiler kurmak ve onlarla ittifak yapmaktı. Kuracağı iyi ilişkiler ve ittifaklarla hem Hunları bölgede yanlızlaştırmak hem de Hunlarla olası bir savaşa karşı bölgdeki diğer beyliklerle ittifak yapmaktı. Bunun yanı sıra bölgeye gönderilen elçilerin yanında giden gruplar vasıtasıyla hanedanlık ve batı bölgesi arasında ticaret yapılmaya başlandı. Bu süreçle birlikte Çin’in ipek ürünleri büyük oranda batıya satılmasıyla birlikte tarihi İpek Yolu’nun batı hattı kurulmuş oldu. Tüm bu girişimlerin neticesinde Han hanedanlığı ilişkilerini sadece batıyla geliştirmekle kalmayıp, Orta Asya sınırlarına kadar açılmıştır.

Han hanedanlığına en büyük tehdidi şüphesiz Hunlar oluşturmuştur. Bunun yanı sıra diğer önemli bir tehdit unsuru ise hanedanlığın batısında kalan Tibetlilerdir, ayrıca doğu Han hanedanlığı süresi içerisinde Hunların yerini alan Xianbei(鲜卑) göçebe ırkı yine hanedanlığa tehdit oluşturan bir diğer göçebe ırktı. Hanedanlığın istikrarı sağladıktan sonra en önemli görevi şüphesiz özellikle Hun’ların oluşturduğu dış tehditlere karşı politika üretmekti. Her ne kadar hanedanlık zamanında ki en büyük ve en önemli savaşlar kuzey-batı yani Hunlarla yapılan savaşlar olmuş olsa da hanedanlığın öncelikli stratejisinin güç kullanmama olduğunun görmekteyiz. Ye Zicheng (Jeopolitik ve Çin Dış Politikası) adlı kitabında Han hanedanlığının jeostratejisini ve jeopolitiğini iki başlık altında analiz etmektedir. Bunlardan birincisi: Akrabalık Bağı; Han hanedanlığın prenslerini Hun’ların liderleriyle evlendirerek, hanedanlık ve hunlar arasında barışçıl bir ortamı korumak; ikincisi ise; akseri güç kullanmaktır. Fakat her ne kadar ‘Akrabalık Bağı’ politikası etkili olmuş olsa da Hunlar’ın sürekli olarak hanedanlığa saldırıları ve hanedanlığın Hunları barışçıl yöntemlerle kontrol edemeyeceğini anlaması üzerine askeri güç kullanılmıştır.[4] Bunların yanı sıra bölgede bulunan diğer beyliklere değerli hediyeler gönderilmesi, Hunlarla olası işbirliği noktasında cezalar uygulanması ve hanedanlıkla Hunlara karşı yürütülecek savaşa katılımında dolayı verdiği teşviklerde hanedanlığın diğer stratejileri olarak görülebilir. Bölgede yapılan savaşlar hanedanlığın bölge kontrolündeki istikrarının sarmıştır, ta ki bölge de askeri ve yönetimsel üsler kurulana kadar. Xiyu Duhufu (西域都护府), Tiandun gibi üslerin kurulması hem hanedanlık askerlerin göçebe ırk olan Hunlarla savaşmasında dinlenme ve gıda tedariki açısından kolaylık sağlamış, hem de hanedanlığın bölge kontrolündeki istikrarını güçlendirmiştir. Bu aynı zamandan hanedanlığın bölgeyle olan ticari ilişkisinin gelişmesine adına önemlidir.

Han hanedanlığın son zamanlarına doğru (özellikle Doğu Han Hanedanlığı) zamanında batıya yönelik politikalar ilk dönem ki kadar istikrarlı olmamış, dönem dönem göz ardı edilmiştir. Fakat genel manada baktığımızda yine hanedanlık yıkılana kadar batı bölgesi hanedanlık için çok önemli bir konumdadır. Hanedanlık zamanında batıya yapılan fetihler ve açılımlarla Han hanedanlığı sınırlarını Qin hanedanlığına göre bir kat daha artırmıştır, ayrıca İpek Yolu’nun aktif bir şekilde işlemeye başlaması da hanedanlığa ekonomik katkıda bulunmuştur.[5] Bu açıdan baktığımızda, Han hanedanlığının jeopolitiği ve jeostratejileri daha sonra gelecek diğer hanedanlıklar arasından en başarılı olduğunu söyleyebiliriz.[6]

 Sonuç olarak baktığımızda, Han hanedanlığının batıya jeostratejik açıdan yaptığı açılımlarda güvenlik unsurunun çok önemli olduğunu görmekteyiz. Başta Hunların olduğu kuzey batı hattındaki göçebe ırkların, merkez krallığa sürekli saldırılarda bulunması, hanedanlık varlığını tehdit eden en önemli unsurdu. Bu açıdan bölgeye yapılan açılımlar siyasi ve askeri zeminde gerçekleşti. Ardından bölgedeki beyliklerle geliştirilen iyi ilişkiler neticesinde İpek Yolu ticari hattı kuruldu ve bu hattın korunması da ilk dönem olmasa daha sonraları hanedanlığın jeopolitik merkezini kuzey-batı hattına çevirmesinde etkili oldu. Tüm bunların yanı sıra kuzey-batı bölgesinin coğrafi anlamda dönemin askeri şartları altında savunma amaçlı bir tampon bölge oluşturması jeostratejik açıdan önemli iken , bölgedeki yetişen ürünlerin zengin olması ordunun gıda ihtiyacını karşılamada kolaylık sağlaması ve ticari anlamda da bölgeyi önemli kılmaktaydı.

 Tang Hanedanlığı Dönemiyle Orta Asya’da ki Etkinlik

 Han hanedanlığının son dönemlerinde ülkedeki birlik bozulmuş, hanedanlığın yıkılmasıyla birlikte büyük bir kargaşa dönemine girilmiştir. Arından gelen Sanguo(三国时代) dönemi ve Sui(隋朝) hanedanlığı ülke birliğini sağlamak istemiş fakat başarılı olamamıştır. Burada kuşkusuz iki dönemin benimsemiş olduğu jeostratejiler başarılı olmamıştır. Özellikle Sui hanedanlığı her ne kadar kısa bir süreliğine ülke birliğini sağlasa da, sonuç itibariyle Qin hanedanlığıyla aynı kaderi paylaşmış ve Çin tarihinde ki en kısa ömürlü hanedanlıktan biri olmuştur. Sui hanedanlığının ardından kurulan Tang(唐朝) hanedanlığı Çin tarihinde 300 yıla yakın hüküm sürmüştür. Bu süre zarfında hanedanlığın jeopolitik ve jeorstratejik planlamaları kuşkusuz hanedanlığın başarısında katkısı çok büyüktür. Bu açıdan baktığımızda Han ve Tang hanedanlıklarının jeopolitik ve jeostratejileri bir çok ortak nokta içermektedir. İki hanedanlıkta jeopolitik stratejilerini belirlerken başat düşmanlarına karşı Önce ‘akrabalık bağı’ sonra askeri müdahale stratejisini gerçekleştirmiştir. Ardından iki hanedanlık güçlendiği zaman kuzey-batı hattındaki düşmanlara karşı askeri güç kullanarak sınır güvenliğini sağlamış ve hanedanlığın uzun yıllar yönetilmesinde önemli katkıda bulunmuştur.[7]

 Tang hanedanlığı kurulduğu dönemin ilk yıllarında hanedanlık içerisinde ve dışarısındaki durum oldukça ciddiydi. Tıpkı Han hanedanlığında olduğu gibi, içerideki birden fazla ayrılıkçı gruplar hanedanlığın güvenliği açısından önemli tehdit oluştururken, dışarıda Xitu, Dongtu, Huihu ve Tubo ırkları hanedanlığa direkt tehdit oluşturmuştu. Bunun yanı sıra bu göçebe ırkların İpek Yolu hattının kontrol etmesi ülke güvenliğinin dışında hanedanlığın ekonomik çıkarlarını ciddi zarar veriyordu. Tüm bu şartlar altında Tang hanedanlığının 300 yıla yakın hüküm süresi boyunca, batıya açılım, batının istikrarı ve batının yönetimi hanedanlığın en önemli dış jeostratejik içeriği olmuş ve hanedanlığın en büyük stratejik hedefi olarak birinci sırada yerini almıştır.[8]

Tang hanedanlığı döneminin jeopolitik merkezi Tujue sorunu olmuştur.[9] Tujue ırkının Tang hanedanlığına olan saldırıları ciddi tehlike oluşturmaktaydı. Tang hanedanlığı kurulduğu yılların ilk dönemlerinde siyasi vesayetini sağlamlaştırmakla meşgul iken Tujue ırkına karşı barışçıl ve uzlaşmacı bir politika izlemiştir. Fakat hanedanlığın bu barışçıl politikasına karşı Tujue ırkı saldırılarına devam etmiştir. Tüm bunlara rağmen Tang hanedanlığı Tujue ırkının hanedanlık prensleriyle evlenme talebini kabul etmiştir. Fakat ardından gelişen süreçte Tang hanedanlığı Tujue ırkına karşı askeri güç kullanma yolunu seçmiştir. 629 yılında tüm gücüyle asker çıkaran Tang hanedanlığı 630 yılında Tujue ırkına son vermiştir.[10] Bu süreçle birlikte hanedanlığa karşı en büyük tehdit sona ermişken, batının kontrolü ve istikrarı tam anlamıyla gerçekleşmiştir. Aynı zamanda buraya kurulan AnXi Duhufu (安西都护府) üssü ile hanedanlığın batı ve kuzey-batı hattındaki jeogüvenlği garanti altına alınmıştır.[11] Batı bölgesinde sağlanan bu istikrar ve kontrol ile Orta Asya sınırlarına kadar açılmıştır. Hanedanlığın Orta Asya sınırlarına açılmasıyla birlikte, Orta Asya’daki ülkelerle iyi ilişkiler gerçekleştirmiştir. Orta Asya ülkeleriyle olan ilişkilerin düzeyi o kadar üst düzeye çıkmıştır ki, Arapların Orta Asya’ya girmesinin ardından Orta Asya ülkeleri Tang hanedanlığından yardım talebinde bulunmuştur. Tang hanedanlığı Orta Asya ülkelerine askeri destek sağlayarak Araplara karşı savaşmıştır. Bu açıdan baktığımızda tarihte Talas savaşı olarak bilinen bu savaş Çin tarihi açısından kendi sınırları dışarısında yine kendi sınırları dışında bir millet ile yaptığı ilk savaş olma özelliği taşımaktadır. Aynı zamanda Çin-Arap kültürünün etkileşimi adına önemli bir tarihi dönüm noktasıdır. Tang hanedanlığının Orta Asya’da artan bu etkisinin ardından, bölgede etkili olan bir diğer ülke Tufan ile çatışmalar yaşamıştır Bu çatışma neticesinde Tufan’da hanedanlık için tehdit oluşturmuşsa da, Tang hanedanlığı akseri güç kullanarak batıda ki üstünlüğünü korumuştur. Tabi burdaki üstünlük sadece Xiyu bölgesindeki üstünlük olarak kalmıştır. Özellikle Talas savaşı ile birlikte Orta Asya’daki en batı sınırlarına ulaşan Tang hanedanlığı, güçlü bir Arap ordusu karşısında yenilgiye uğramış bununla birlikte de Orta Asya’daki üstünlüğünü kaybetmiştir. Bütün bu gelişmeler ışığında askeri gücünü sınır bölgelerine koşullandıran Tang hanedanlığı, hanedanlık içerisinde çıkan isyan ile yıkılış dönemine girmiştir.[12]

 Tüm bu tarihi süreç içerisinde Tang hanedanlığı ilk dönemlerinde ‘Önce İç Sonra Dış’, yıkılış dönemine girmeden önceki döneminde ise ‘Önce Dış Sonra İç’ politikası izlemiştir. Hanedanlığın batıya yönelik yaptığı açılımlarda şüphesiz dış tehdit ve Han hanedanlığıyla başlayıp Tang hanedanlığıyla çok daha aktif bir ticari yola dönüşen İpek Yolu’nun kontrolü en önemli etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm bu süreç içerisinde hanedanlığın izlemiş olduğu jeostrateji ve jeopolitik şüphesiz hanedanlığın bu kadar geniş sınırlara ulaşmasına ve uzun yıllar ayakta kalmasının en önemli etkenlerinden birisidir. Bu noktada Ye Zicheng (Jeopolitik ve Çin Dış Politikası) adlı kitabında Tang hanedanlığının jeopolitik özelliklerini şu üç balık altından toplamaktadır:1. Önce akrabalık bağı sonra askeri müdahele, 2. Eski jeopolitik planlamaları esnek bir şekilde uygulaması, 3.etrafındaki ülkelerle çatışması sonucu dış ilişkilerini genişletmesi’dir. Bunun yanı sıra batıyı kontrol sürecindeki ırklarla han ırklarının kültürel etkileşimi de bir diğer dikkate değer politikasıdır. Şüphesiz Tang hanedanlığı batıya yaptığı fetihler ve geliştirdiği politikalarla hanedanlığa karşı tehditleri ortadan kaldırmış, İpek Yolu’nu kontrol ederek hanedanlığı Çin tarihinin en zengin hanedanlığı yapmış, batı bölgesinde sağladığı istikrar ve kültürel etkileşimle Çin tarihinde Çin’in Orta Asya da ki en batı sınırlarına kadar ulaşmıştır.

 Qing Hanedanlığı Dönemi

 Qing(清朝) hanedanlığı 1911’de ki Xinhai(辛亥革命) devrimine kadar ayakta kalmış, bulunduğu süre içerisinde de Çin tarihinin Yuan hanedanlığından sonra sınırlarının en geniş olduğu ikinci imparatorluk olmuştur. Tang hanedanlığının yıkılmasından sonra, Qing hanedanlığına kadar gelişen süre içerisinde Çin’in diğer imparatorlukları Han ve Tang hanedanlığı kadar batıyı kontrol etmekte başarılı olamamıştır. Yine bölgeye yönelik yapılan açılımlar ve fetihler bölgedeki birliği sağlamaya yetmemiştir. Ming(明朝) hanedanlığının yıkılması ile birlikte kurulan Qing hanedanlığı ülkedeki birliği sağlamakla birlikte batı bölgesini de Han ve Tang hanedanlıklardan sonra en başarılı şekilde sınırlarına almış ve istikrarı sağlamıştır.

Ülkedeki siyasi birliği sağlayıp, batıyı kontrolü altına aldıktan sonra oldukça istikrarlı bir hal alan hanedanlık, aynı zamanlarda Osmanlı imparatorluğundan ötürü sıcak denizlere inemeyen Rusya’nın doğuya doğru açılmasıyla kendini kuzey-batı ve batı hattında tehdit altında hissetmiştir. Afyon savaşlarına kadar sürecek olan bu süreçte Qing imparatorluğunun en önemli jeopolitik konusu Çin-Rus ilişkileri olmuştur.[13] Rusların Heilonngjiang’a(黑龙江) girmesiyle imparatorluğa oluşturduğu tehdit daha da netleşirken, imparatorluk Ruslarla yaptığı çeşitli anlaşmalar neticesinde Ruslara bazı imtiyazlar vererek bu sorunu bir çözüme ulaştırmıştır. Bu süre zarfı içerisinde Tribute(朝贡体系)[14] sistemini en iyi gerçekleştiren imparatorluk idi. Doğu Asya’da kurduğu bu Fanshuguo(藩属国) sistemi ile sınırlarına yakın bölgelerde hakimiyet ve istikrarı yakalamıştı. Fakat sömürgeci Avrupa ülkelerinin doğuyu istila etmesiyle başlayan süreçle birlikte, Qing hanedanlığının kurmuş olduğu bu sistem yavaş yavaş sistemin içindeki ülkelerin ayrılmak istemesiyle çöktü.

Afyon savaşları ile birlikte Qing hanedanlığı farklı bir sürece girdi. Batı ülkelerinin denizlerdeki üstünlüğü ile Çin’e doğu kıyısından saldırması, doğal tampon bölge özelliği olan kıyı kesimleri tampon bölge olmadan çıkardı. Fanshuguo sisteminin çökmesi ve kara sınırlarında yaşanan problemler imparatorluğu kara ve deniz kıyılarında aynı anda tehlikeye soktu. 1871 yılında Rusya’nın Yili’yi(伊利) istila etmesi ve yine aynı yıllarda Japonya’nın Tavyan’ı işgal etmesi ülkeyi tümüyle sınır problemleri içerisine itmiştir. Sınır problemlerinin nasıl halledileceği konusunda Qing hükümeti içerisinde farklı görüşler ortaya çıkarken, tarihte ‘Kara Savunması’ ve ‘Deniz Savunması’ olarak adlandırılacak iki farklı görüş çekişmesi yaşanmıştır. İmparatorluk içerisindeki bir görüşe göre deniz savunması ve sınırları hayati anlam taşımaktaydı ve bu sebepten önceliği deniz savunmasına verilmesi gerekiyordu. Fakat bir diğer görüşe göre imparatorluğun kuzey-batı hattı imparatorluk için hayati önem taşımaktaydı ve önceliğin kara savunmasına verilmesi gerekiyordu. Bir diğer görüşe göre ise deniz ve kara savunması aynı anda çok önem arz etmekteydi ve hiç birinden vazgeçilemezdi. Tüm bu öneriler ışığında imparatorluk üçüncü görüşe önem vermiş ve kara-deniz savunmasını aynı anda yapmıştır. Akabinde kuzey-batı bölgesine gönderilen güçler 1876 yılında Yili’yi geri almış, 1884 yılında ise Qing hükümeti Xinjiang eyaletini kurduğunu resmen açıklamıştır. Jiawu(甲午战争) savaşının ardından imzalanan Maguan(马关条约) anlaşması, ardından 1900 yılında 8 birleşmiş ülke askerinin Pekin’i istilası ülke içerisinde ciddi kargaşa meydana getirmiştir. Son yıllarını yaşamakta olan Qing imparatorluğu 1911 yılındaki Xinhai devrimi ile yıkılarak yerini Çin Cumhuriyeti ve ardında kurulacak olan Çin Halk Cumhuriyetine bırakmıştır.

Qing hanedanlığının son dönemlerinden batıdan ve doğudan maruz kaldığı ciddi tehlikeler karşısında hanedanlık batının stratejik önemini  farkındalığı ile  bölgeden vazgeçmemiştir. Bu süre zarfında batının kontrolü ve istikrarı yine hanedanlığın başat politikaları ve sorunlarından birisi olmuştur. İzlediği bu başarılı jeopolitik ve jeostrateji ile Qing hanedanlığı Çin tarihinde tüm Çin’i kontrol eden dördüncü göçebe ya da azınlık ırk olmayı başarmıştır.[15]Bu strateji içerisinde batının yeri yine her zaman Han ve Tang hanedanlıklarında olduğu gibi çok önemlidir.

 Sonuç

  Tarihsel süreç içerisinde Orta Asya bölgesinin Çin jeostratejisinde önemini düşündüğümüzde bugün ve geçmiş arasında büyük benzerlikler ortaya çıkmaktadır. Çin tarihinde, özelliklede Han ve Tang hanedanlıkları zamanın da Orta Asya yani Xiyu(西域)’ye açılımda güvenlik ve ekonomik çıkar önemli itici güçler olmuştur. Bugün itibariyle değerlendirdiğimizde ise o günden bugüne Çin’in uluslararası konumu, ekonomisi ve siyasetinde çok büyük değişiklikler olsa da bölge geçmişte oluğu gibi bugünde güvenlik, ekonomik ve enerjik anlamda Çin için önemlidir. Buda Çin’in bu bölgelere açılımındaki ana itici gücü oluşturmaktadır. Değişen tek şey dünya şartları ve kahramanlardır. Bu gün dünya küreselleşmenin getirdiği kolaylıklarla böylesi bir açılım adına Çin’e daha fazla olanak sunmakta, Çin’de geçmişte Orta Asya sınırlarına kadar yaptığı bu açılımı bir adım ileri taşıyarak Avrupa’ya kadar taşıma fırsatını yakalamıştır.

 Dışa Açılım ve Reformların 35. Yılını tamamladığı bu sürece içerisinde Çin, ezber bozan bir ekonomik büyüme yakalayarak tüm dünyayı kendine hayran bırakmıştır. Yakaladığı bu hızlı büyümenin yanı sıra Çin’in uluslararası arenadaki etkinliği ve rolü de sürekli değişe gelmiştir. Çin’in aktif kuruculuğunu üstlendiği Yeni İpek Yolu Ekonomik Hattı böylesine bir değişimin sinyali niteliğindedir. Han, Tang ve Qing hanedanlıkları açısından Xiyu bölgesi özellikle güvenlik ve ekonomik etkenlerden ötürü stratejik olarak çok önem arz etmiş ve ülke dış stratejisinde hayati bir yere sahip olmuştur. Fakat Yeni Çin’in kurulma sürecinden önce Çin’in doğu kesimlerinden büyük hezimete uğraması neticesinde bölgenin ülke stratejisindeki önemi eskisi kadar üst düzeyde olmamış ve önemsenmemiştir. Yen Çin süreci ile birlikte Çin içerde ve dışarda daha çok doğuya doğru kendini kısıtlamıştır. Fakat geçtiğimiz son yıllar içerisinde Çin İpek Yolu bölgesine açılımın gereksinimini hissetmiş ve bu noktada ülke stratejisinde tekrar önemli bir konuma yükselmeye başlamıştır. Özellikle üç hanedanlık dönemi açısından güvenlik ve ekonomik en önemli jeopolitik çıkarları oluştururken, günümüzde buna ek olarak Orta Asya’nın zengin enerji kaynakları da eklenmiştir. Önümüzdeki yıllarda Çin daha fazla Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika bölgesinde etkin olacaktır. Dış politika strateji açısından bu bölgedeki olay ve sorunlar Çin dış politikasında daha fazla yer edecektir.

 

Kaynakça:

[1] Ye Zicheng (Jeopolitik ve Çin Dış Politikası), syf.195, Pekin Üniversitesi yayınları, 1998

[2] Ye Zicheng (Jeopolitik ve Çin Dış Politikası), syf. 193, Pekin Üniversitesi yayınları, 1998

[3] Liang Anhe (Batı Han Hanedanlığının Batı Bölgesine Açılımı), syf. 1, Xibei Üniversitesi Dergisi, 2006

[4] Ye Zicheng (Jeopolitik ve Çin Dış Politikası), syf 197, Pekin Üniversitesi yayınları, 1998

[5] Ye Zicheng (Jeopolitik ve Çin Dış Politikası), syf 193, Pekin Üniversitesi yayınları, 1998

[6] Ye Zicheng (Jeopolitik ve Çin Dış Politikası), syf.200, Pekin Üniversitesi yayınları, 1998

[7] Ye Zicheng (Jeopolitik ve Çin Dış Politikası), syf.190, Pekin Üniversitesi yayınları, 1998

[8] Zhou Dejun, (Tang Hanedanlığının Xiyu Yönetim Stratejisi), syf.1, Hubei Üniversitesi Dergisi, 2011

[9] Ye Zicheng (Jeopolitik ve Çin Dış Politikası), syf 208, Pekin Üniversitesi yayınları, 1998

[10] Ye Zicheng (Jeopolitik ve Çin Dış Politikası), syf 208, Pekin Üniversitesi yayınları, 1998

[11] Ye Zicheng (Jeopolitik ve Çin Dış Politikası), 209, Pekin Üniversitesi yayınları, 1998

[12] Ye Zicheng (Jeopolitik ve Çin Dış Politikası), syf 209, Pekin Üniversitesi yayınları, 1998

[13] Ye Zicheng (Jeopolitik ve Çin Dış Politikası), syf 246, Pekin Üniversitesi yayınları, 1998

[14] Tribute(朝贡体系): Sınırları dışındaki ülkeleri vergi sistemiyle merkez krallığa(Çin’e) bağlayan bir yönetim sistemi.

[15] Ye Zicheng (Jeopolitik ve Çin Dış Politikası), syf 245, Pekin Üniversitesi yayınları, 1998