Yeni hükümetin bakanlar kabinesini oluşturmasının ardından birçok alanda takip edeceği politikalarda yavaş yavaş belirmeye başladı. Bu politikalardan belki de en önemlisi seçimlerden önce de çokça konuşulan Güney ve Güneydoğu Asya ülkelerine açılımı hedef alan “Yeni Güneye Yöneliş Politikası (New Southbound Policy)”.
Hükümetin yeni açılım politikasına verdiği önemi Dışişleri Bakanlığı’ndan ayrı olarak bir ofis açması ve ofisin başına daha önce yine DPP hükümetinde Dışişleri Bakanlığı görevini iki yıl yürütmüş olan James Huang`in (黃志芳) göreve getirilmesinden anlayabiliriz. Bunun yanında yakın bir zamanda açılım politikasının akademik ayağını sürdürecek bir de yeni bir düşünce kuruluşu kurma çalışmaları devam ediyor.
İsminin önünde ki “Yeni” ifadesinden de anlaşılacağı üzere bu Tayvan’ın ilk kez uyguladığı bir politika değil. Daha önceleri 1990’da Lee Teng-Hui’in (李登輝) Cumhurbaşkanlığı döneminde ilk kez Güney’e açılım (“go south” policy) politikası denenmiş ve sadece ekonomik ayağı işletilmiş sonrasında ise kayda değer bir başarı elde edilememişti. Ardından1997 Asya krizinin patlak vermesi ile bu politikada önemini kaybetmişti. Daha sonraları ise 2003 yılında Chen Shui-Bian Cumhurbaşkanlığı ve DPP hükümeti döneminde yeniden gündeme gelmiş hatta Çin hükümeti tarafından yoğun eleştirilere maruz kalarak “kendi mezarını kazmak” şeklinde tarif edilmişti. Ancak yine bekleneni verememiş ve politikanın ortaya çıkmasına gerekçe gösterilen sorunları çözemeden rafa kaldırılmıştı.
Peki bu sorunlar nedir? Yeni hükümet neden bu politikaya çok ağırlık veriyor? Sorunları, hedefleri ve yeni politikanın ardında ki motivasyonları belirli başlıklarda toplamak mümkün;
1. Başta ABD, Çin, Japonya, Avusturalya, Güney Kore gibi ülkeler olmak üzere tüm dünyanın Güney Asya’ya artan bir ilgisinin olduğu herkesçe biliniyor. Obama’nın 2. Dönem seçilmesinin ardından ilk ziyaretini Burma’ya yapması, Vietnam ile ilişkileri artırması, Japonya’nın desteklediği Asya Kalkınma Bankası üzerinden bölge ülkelerine yeniden yatırımlara yönelmesi, Çin’in Güney Çin Denizi bölgesinde ağırlıklı olarak askeri aktivitelerini yoğunlaştırması, ASEAN üyesi ülkelere ekonomik olarak yatırımlarına ağırlık vermesi hususiyle dev altyapı projelerine kredilerle ve mühendislik yönüyle ağırlık vermesi… ve daha bir çok konular bölgenin giderek artan önemini gösteriyor. Saydığımız ülkelere kıyasla Tayvan’ın geç kaldığını söyleyebiliriz.
2. Tayvan’ın Çin’e olan ihracat bağımlılığının %40’ a varan bir düzeye ulaşması, politikanın ekonomik ayağını oluşturan en önemli gerekçe diyebiliriz. Önceki hükümet döneminde Çin ile ekonomik ilişkileri daha da artıracak bir dizi anlaşma imzalanmak istemiş ve meclisin basılmasına kadar varan çok büyük protestolarla itiraz edilmişti. Tayvan’da azımsanmayacak bir kesim bunu ekonomik değil bir güvenlik sorunu olduğunu düşünüyor. Bu bağımlılığı azaltmak içinse hem işçiliğin Çin’in ilk dönemleri kadar ucuz olduğu, hem nüfusun yoğun olduğu bölge ülkelerine (Başta Hindistan, Endonezya, Vietnam, Bangladeş) kaydırmak ilk tercih. Çin daha çok dev projelerle bölge ülkelerine yaklaşırken Tayvan küçük ve orta işletmeler seviyesinde, bilgi paylaşımı, turizm, eğitim, insani yardım, afet yardım veya daha küçük altyapı projeleri gibi alanlara ağırlık veren bir politika takip etmeyi planlıyor.
3. Çin’in Güney Çin denizinde birçok bölgede hak iddia etmesi ve askeri hareketliliği Tayvan için önemli bir güvenlik sorunu. Kuzeyinde Çin, Doğusunda Japonya tarafından sıkıştırılan ve sık sık adalar krizi ile gündeme gelen Tayvan bölgede yeni yükselen güçlerle daha yakın olmak istiyor. Çin’in bu hareketliliğinden rahatsız olan sadece Tayvan değil ve giderek daha da aktif bir politika izleyen Çin’e karşı bölge ülkelerinin oluşturduğu Güney Asya Paktı diye adlandırabileceğimiz soyut halkaya Tayvan’da kısmen dahil olmak isteyebilir. Hindistan gibi bölgede önemli bir askeri ve ekonomik güce sahip, Çin’den çekinmeksizin politikalar üretebilen ülkelerle dostluk kurmak Tayvan için oldukça önemli.
4. Kendi iç piyasalarında uzun zamandır durgunluk gözlenen ve hususiyle genç nüfus arasında artan işsizlik ve istihdam eksikliği yeni hükümetin en önemli sorunlarından birisi. Üreten ülke olma kabiliyetini kaybetmek istemeyen Tayvan için yeni pazarlar bulmak ve oluşturmak hayati önem arz ediyor. Ofis direktörü James Huang’ın bir konuşmasında verdiği örnekte; “Tayvan’ın Vietnam’da mevcut 6400 işletmesi bulunuyor ve bu işletmeler 80.000 kişilik istihdam oluşturuyor. Bu işletmelerin en büyük sorunlarından birisi uygun donanımlara sahip yönetici bulamamaları. Çoğu zaman Çin’den veya başka ülkelerden yöneticiler bulunarak verimsiz çözümlerle sorun aşılmaya çalışılıyor. Bu şirketlerin herbirisi sadece bir Tayvanlı yönetici görevlendirse işsizlik konusunda önemli bir gelişme sağlayabileceğimizi düşünüyorum” demişti. Giderek nüfusun azaldığı ve buna bağlı olarak okulların kapandığı Tayvan’da 160’in üzerinde üniversitelere öğrenci bulmakta giderek zorlaşıyor. Bölge ülkelerinin özellikle yüksek öğretim seviyesinde önemli bir öğrenci kaynağı olduğu muhakkak. Daha çok yabancı öğrenci çekmek isteyen Tayvan’ın bu konuda da önemli adamlar atması bekleniyor.
5. Yeni politika seleflerinden farklı olarak sadece Tayvan’ın bölge ülkelerini açılımı ve yatırımlarını değil aynı zamanda bölge ülkelerinin Tayvan’a yatırımlarını da artıracak, kolaylaştıracak teşvikleri içeriyor. Tam olarak ne tür teşvikler olduğu konusu netleşmese de turizm, sağlık, eğitim alanları ilk öne çıkan alanlar olacağı düşünülüyor. ASEAN üyesi ülkeler ile mevcut herhangi bir serbest ticaret anlaşması bulunmuyor, yeni politika çerçevesinde bu konuda yeni adımlar olacaktır.
Yeni politikanın açıklanmasının hemen ardından birçok kişi Çin tarafının vereceği tepkiyi merak ediyordu. DPP hükümetine açıktan tavır alan Çin hükümetinin yeni politikayı “Ekonomik prensiplerle bağdaşmayan, realiteden uzak” olarak eleştirmesi daha önce ki eleştirilerine kıyasla oldukça yumuşak sayılabilir. Tayvan tarafı ise yeni politikanın Çin ile olan ekonomik ilişkileri pozitif yönde etkileyeceği yönünde düşünüyor. Bu şekliyle yeni politikanın hırslı, girişimci ve katı bir politikadan ziyade yumuşak, esnek ve değişimlere açık bir politika olduğunu görebiliyoruz. Asimetrik bir şekilde mevcut hükümeti uluslararası arenalarda sıkıştırmaya devam eden Çin tarafının tutumu ise politikanın geleceğini belirleyecek diyebiliriz.
Birçok ülkeyi kapsayan böylesine bir politikanın haliyle parametreleri de oldukça fazla. Buna karşılık Tayvan’da bölge ülkelerini araştıran ve bu parametreleri doğru okuyup analiz edebilecek kişi ve kurumlar ise yetersiz. Tayvan akademi camiasında bu konuda hummalı bir çalışmanın olduğunu gözlemliyoruz. Birçok üniversite Güney ve Güneydoğu Asya araştırma merkezleri açarken, üniversiteler müfredatlarına bölge ülkelerin dil ve kültür derslerini ekliyor ve üniversiteler arası değişim programları imzalıyorlar. İşadamlarına dönük bölge ülkeleri hakkında seminerler hızla devam ederken bir yandan da yeni teşvik paketleri üzerinde çalışmaların devam edildiği duyuruluyor.
Dünya’nın ekonomik olarak en güçlü ülkelerinin bölgeye olan ilgisi birçok alanda somut proje ve planlara dönüştürülüyor. Dünyanın ağırlık merkezinin giderek bölgeye doğru kaydığı gerçeği Türkiye tarafından nasıl okunuyor bilemiyoruz. Çevresini saran ateşle ihracat pazarlarını giderek kaybeden ülkemizin, bölge ülkelerine dönük araştırmalar yapan düşünce kuruluşlarımız var mıdır bilemiyorum ama adlarını hiç duymadığımız, çalışmalarını pek görmediğimiz muhakkak. Ülkemizde Endonezya ekonomisini bilen, Hindistan dış politikasını araştıran, Vietnam iç politikasından haberdar kaç akademisyenimiz vardır, yetişmiş uzmanımız vardır? Yoksa yetiştirmek için ne tür politikalar üzerinde çalışılıyordur?