Çin ve Orta Gelir Tuzağı: Eğitimin önemi

0
545 views

Yazar: Nevzat Sadık

Çin Halk Cumhuriyeti, 1978’de Deng Xiaoping öncülüğünde gerçekleştirilen “Açılım Politikası” ile ekonomik açıdan iyi bir ivme yakalayarak günümüze kadar hızlı bir gelişim gösterdi. Ekonomi ve teknoloji alanlarındaki hamleleriyle herkesin dikkatini çeken Çin, bugün gayri safi yurtiçi hasılası(GSYİH) ile Dünya’nın ikinci büyük ekonomisi konumunda bulunuyor. Bunlarla beraber ‘Made in China’ kalitesinin çok üstüne çıkarak kendi yolcu uçağını, metrosunu, arabasını ve uçak gemisini üretebilen bir teknolojik seviyeye ulaştı. Son zamanlarda sürekli gündemde olan ‘Bir Kuşak Bir Yol’ projesi ile de sadece kendisi için değil Asya’dan Avrupa’ya uzanan bölgedeki ülkelere ekonomik bir kalkınma fırsatı vadediyor.

Peki Çin geldiği bu seviye ile bugün birçok kişi tarafından kabul edilen Amerika Birleşik Devletleri(ABD), Kanada, Avrupa, Avustralya, Japonya’nın bulunduğu gelişmiş ülkeler üst ligine yükselebildi mi? Bunun tek bir cevabı yok. Gelişmişliği neye göre belirlediğimize bağlı olarak bu ülkeler arasındaki sıralama değişebilir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Çin GSYİH’sı ve ekonomisi ile bu ülkelerin çoğunu geçmiş durumda, ama toplumsal refah yönünde hala ciddi problemleri mevcut. Örneğin kişi başına düşen milli gelir yukarıda adı geçen ülkelerin hayli gerisinde. Ayrıca Dünya Bankası’nın her yıl yayınladığı, ülkelerin ortalama gelir seviyesi hakkındaki verileri de bu iddiayı doğrular nitelikte bulunuyor. Verilerden görünen şu ki Çin hızlı bir kalkınmayla düşük gelir seviyesinden orta gelir seviyesine yükselmiş durumda. Buna karşı bizim sorduğumuz soru şu, aynı şekilde orta gelir seviyesinden yüksek gelir seviyesine yükselebilecek mi?

Yukarıda sorduğumuz soru birçok orta gelir seviyesindeki ülke için de soruldu ve sorulmaya devam ediliyor. Ama son 15-20 yıllık süre zarfındaki örneklere baktığımızda, orta gelir seviyesine ulaşan ülkelerin çoğunun gelişmelerinde belirli bir duraklama, yavaşlama hatta gerileme yaşadıkları görüldü. Birçok ülkede yaşanan benzer durum akademik çevrenin de ilgisini çekti ve konuyla alakalı birçok araştırma ve incelemeler yapıldı. Dünya Bankası  2007 senesinde yayınladığı raporda, sözünü ettiğimiz orta gelir seviyesinde kalma durumunu orta gelir tuzağı(middle-income trap)’na düşmek olarak tanımladı. Doğu Asya ülkeleri hakkında olan bu raporda, orta gelir seviyesine ulaşan ülkelerin diğer ülkelere göre rekabette avantajsız duruma düştüğü belirtiliyor. Çünkü gelişmekte olan düşük gelir seviyesindeki ülkeler, işgücü maliyetinin az olmasından dolayı düşük teknoloji ürünlerinin ticaretinde avantajlı konumda oluyorlar ve ekonomik kalkınmayı sağlayabiliyorlar. Yüksek gelir seviyesindeki ülkeler ise yetişmiş kalifiye personelleriyle kar oranı yüksek olan yüksek teknolojik ürünlerinin pazarlamasıyla ekonomisini kalkındırabiliyor. Ama orta gelir seviyesine ulaşan ülkeler ise hem düşük gelir seviyesindekilere nazaran ticarette ucuz iş gücü avantajından mahrum kalıyor hem de yüksek teknoloji ihracatına hemen ulaşamadığı için yüksek gelir seviyesindeki ülkelerle yarışamıyor ve adeta orta gelir tuzağında takılıp kalıyor.

Çin orta gelir tuzağına düşer mi?

Öncelikle Çin’in, ortalama gelir miktarına ve diğer ülkelere göre hangi seviyede bulunduğuna bakalım.

Dünya Bankası’nın 2016 yılında yayınladığı kişi başına düşen milli gelir miktarı verilerine göre, 1. sırada 102,831 Amerikan doları ile Lüksemburg bulunuyor. ABD ise 57,466 dolar ile 8.sırada, Almanya 41,936 dolar ile 18. sırada, İngiltere 39,899 ile 20. sırada, Türkiye 10,787 dolar ile 58. sırada ve Çin 8,213 dolar ile 68. sırada bulunuyor. Ülkelerin genele göre nasıl bir seviye olduğunu söyleyebilmek için, ülkeler kişi başı milli gelirlerine göre yüksek gelirli, orta gelirli ve düşük gelirli olarak üç kısımda değerlendiriliyorlar. Genelde, 12,000 dolar üstü yüksek gelir seviyesi kabul edilirken, 12,000-4,500 dolar arası ise orta gelir seviyesi kabul ediliyor. Dünya Bankasının yayınladığı verilerden Türkiye örneğine bakarsak, ortalama gelir miktarı 1997 yılındaki 3000 dolar seviyesinden, 2008 yılında 10,000 doların üstüne çıkıyor ama 2016’ya kadarki 8 senelik sürede 10,000 dolar düzeyinden yukarıya çıkamıyor. Benzer bir takılma da Brezilya’da görülüyor. Brezilya’da ortalama gelir miktarı 2000 sonrası gelişme göstererek 2008 yılında 8.000 dolar ile orta gelir seviyesine ulaşıyor ama benzer şekilde ilerleyen yıllarda 8.000 dolar seviyesinden yukarıya çıkamıyor. Meksika’nın ortalama gelir miktarı da aynı şekilde 9.000 dolara kadar yükseldikten sonra daha çok ilerleyemiyor hatta zaman zaman gerilemeler yaşanıyor ve 8.000 dolar seviyesinde takılıp kalıyor. Benzer bir durumla karşılaşan Güney Afrika Cumhuriyeti’nde de ortalama gelir miktarı senelerdir 8.000 dolar seviyesinde bulunuyor. Türkiye, Latin Amerika ülkeleri, Güney Afrika Cumhuriyet’inde görülen bu durum orta gelir tuzağına takılmak olarak adlandırılıyor. Daha açık söylemek gerekirse, ülkelerin belirli bir gelişim göstererek orta gelir seviyesine ulaştıktan sonra onu aşamamasına ve yüksek gelir seviyesine yükselememe durumuna orta gelir tuzağında kalmak deniyor. Bu açıdan Çin’in verilerine bakarsak, ortalama gelir miktarı 2000’lerin başında 1.000 doların üstüne çıkıyor, 2010 yılına gelindiğinde 4.500 dolara ulaşıyor, 2013 yılında 7.000 doların üstüne çıktıktan sonra ise yavaşlama başlıyor ve son olarak günümüzde 8.000 dolar üstünde bir ortalama gelir miktarında bulunuyor.

Yukarıdaki verilere göre Türkiye, Meksika, Brezilya, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin en azından rakamlar açısından benzer bir durumdan geçtiği görülüyor ve belli bir oranda orta gelir tuzağına takıldıkları söylenebilir. Orta gelir seviyesine yakın zamanda yükselen ve geçen birkaç sene içerisinde ilerleme hızında bir yavaşlama ortaya çıkan Çin için, orta gelir tuzağına takılıp takılmayacağı konusunda tartışmalar sürüyor. Konuyla ilgili yapılan araştırmalarda, orta gelir seviyesinde takılmamak adına ekonomi, sanayi, eğitim gibi birçok alan hakkında analizler bulunuyor.

Peki Çin bu tehlikenin içinde mi? Stanford Üniversitesi’nden Ekonomist Scott Rozelle’e göre cevap ‘Evet’. Çünkü Çin’in, orta gelir tuzağında olduğu belirtilen diğer ülkelerle benzer problemleri barındırdığını söylüyor.

Kırsalda eğitim ve Orta Gelir Tuzağı ilişkisi

Rozelle yaptığı araştırmada, orta gelir tuzağından yüksek gelir seviyesine yükselme arasındaki belirleyici değişkenlerden biri olarak ülkedeki lise mezunu oranını öne sürüyor.

Stanford Üniversitesi Uluslararası Araştırma Enstitüsü’nden Kalkınma Ekonomisi Profesörü Scoot Rozelle, REAP (Rural Education Action Project) yani Kırsalda Eğitim Çalışmaları Projesi’ni yönetiyor. Rozelle, REAP kapsamında Çin’de uzun süreli büyük çapta araştırmalar yapmış. Şangay’da 2017 yılı Ağustos 18’de gerçekleştirdiği konuşmada araştırmalarının sonuçlarını ve çıkarımlarını anlatıyor.

2010 yılı verilerine göre yüksek gelir seviyesindeki ülkelerin işgücünün %74’ü lise mezunu iken, orta gelir seviyesindeki ülkelerde bu oran %32. Ülkeler özelinde ise bu oranlar, Türkiye’de %31, Brezilya’da %41, Arjantin’de %42, Meksika’da %36, Güney Afrika’da %28 ve Çin’de %24. Son 20 yıl içerisinde orta gelir seviyesinden yüksek gelir seviyesine yükselebilen bir ülke olmadığını söyleyen Rozelle, bu ülkeleri orta gelir tuzağında olarak adlandırıyor. İşgücündeki lise mezunu oranının ortalama gelir miktarına etkisini doğrular bir durum da daha önceki senelerde orta gelir seviyesinden yüksek gelir seviyesine geçebilen ülkelerde gözleniyor. Rozelle, bu ülkeleri ‘mezun ülkeler’ olarak adlandırıyor ve İrlanda, Güney Kore, Singapur gibi ülkelerin de içinde bulunduğu ‘mezun ülkeler’in, mezun olmadan önceki verilerine göre işgücünün %72’sinin lise mezunlarından oluştuğunu söylüyor. Yani bu ülkeler öncelikle lise mezunu oranını belli bir seviye getirdiktenden sonra mezun olabilmiş.

Bu araştırmaya göre lise mezun oranı ve gelir seviyesi ortalaması arasında belirli istatiksel bir anlam olduğunu söyleyebiliriz. Peki bu ilişkiyi oluşturan sebepler nelerdir?

Rozelle’e göre lise mezunu olmak günümüzde önemli bir seviyeyi temsil ediyor, çünkü kişi okuyup yazabiliyor, gelişmiş matematiksel işlemler yapabiliyor ve çağın şartlarını belli bir seviyede tanıyarak yeniyi öğrenebilme seviyesine geliyor. Orta gelir seviyesinde bu oranın az oluşu çukurdan çıkmayı zorlaştırıyor.

Makalenin başıyla beraber özetlemek gerekirse, işgücünde lise mezunu oranı düşük olan orta gelir seviyesindeki ülkeler aşağıdaki problemlerle karşılaşabilir;

1. Dünya Bankası’nın yayınladığı raporda belirtildiği gibi iş gücü maliyetinin artması ile ihracatta avantajını kaybedebilir.

2. Lise mezunu oranının azlığı, Rozelle’in de belirttiği gibi, ülkede kalifiye, yetişmiş eleman oranının azlığı anlamına geliyor. Bu durum da yüksek teknoloji üretimi ve ihracatında, yüksek gelir seviyesindeki diğer ülkelerle rekabeti negatif etkileyebilir.

3. Rozelle yaptığı konuşmada toplumsal yapının negatif etkisinden bahsediyor. Ülke belli bir gelişme gösterip yüksek gelir seviyesine geliyor, teknoloji gelişiyor, iş sektöründe sanayide teknoloji kullanımı artıyor birçok yeni ürün yöntem ortaya çıkıyor. Düşük maaşlı işler azalıyor yerine yetişmiş eleman arayan (en azından lise mezunu) yüksek gelirli işler geliyor. Böyle bir durumda %30’luk eğitimli kesim çağa uyum sağlayabiliyor, ülkenin gelişimi ile beraber kendini de geliştiriyor, düşük maaşlı işlerden yüksek maaşlı işlere geçebiliyor ama %70’lik lise mezunu dahi olmayan kısmın yapabilecekleri sınırlı olduğundan bu gelişmeyi ve yenilikleri yakalayamıyor. Sonuç olarak ülkede bir kısım yüksek maaşlı iken büyük bir kısım da düşük maaşta ya da işsiz kalıyor. Toplum iki kutuplu bir yapı haline geliyor. Bir yandan büyük bir kısmın seviye atlayamaması ortalamada yükselmeyi engelliyor. Bir yandan da ekonomik sıkıntılar toplum içerisinde düzenin istikrarın sağlanmasını zorlaştırıyor, bu tür etkenler ülkeye yapılan yatırımları ve ülkenin gelişimini etkiliyor ve böyle bir döngüye giren ülke çukurdan çıkmayı başaramıyor. Bunun için Meksika örneğini vurguluyor.

Rozelle konuşmasının devamında Çin’de lise mezunun neden az olduğundan bahsediyor. Verilere göre, ABD’de şehirlerde liseye gitme oranı %92 iken Çin’de ise bu rakam %93. Yani sorun şehirlerde değil. Buna rağmen Çin’in lise mezunu oranının az olmasının sebebi %37’lerde kalan kırsal kesimdeki liseye gitme oranı. Ayrıca Çin’de 2010 yılı verilerine göre nüfusun %50,32’si gibi büyük bir kısmının kırsalda yaşaması da durumun ciddiyetini artırıyor. Rozelle, 2010 Çin genel nüfus araştırması verilerine göre 3 yaşındaki çocukların %60’ının fakir sayılan köylerde yaşadığını söylüyor. Eğer Çin’in kırsaldaki 3 yaş altındaki çocuk nüfusu ileride liseye gitmez ise ülke genelindeki lise mezunu oranı istenilen seviyeye yükselemeyecek.

Kırsal ile kent arasındaki farkın normal ve diğer ülkelerde de böyle olacağını zannetmemeliyiz. Güney Kore’nin 1980 verilerine bakarsak, şehir ve kırsalın liseye gitme oranı neredeyse aynı ve %90’nın üzerinde, o zamanın bu yetişmiş insan gücü çağa ayak uydurarak onunla beraber gelişmeyi başardı ve Güney Kore’yi bugünkü yüksek gelir seviyesine ulaştırdı. Çin’in bugünkü verilerine bakarsak 18 yaşındakilerin yaklaşık %50’si lise mezunu. Bir değişim gelişim var ve bu inkar edilemez ama kırsaldaki sorun hala çözülmeyi bekliyor.

Sonuç

Günümüzde orta gelir seviyesinde bulunan Çin’in, işgücündeki lise mezunu oranı yüksek gelir seviyesindeki ülkelerin çok gerisinde bulunuyor. Bu durumuyla diğer orta gelir tuzağında kalmış ülkeler ile benzer bir durumda bulunuyor. Yukarıda Rozelle’in verdiği rakamlardan da anlaşılabileceği gibi Çin’in böyle bir durumda olmasında, kırsal nüfusun oranının fazlalığı ve o nüfusun eğitim ortalamasının düşük olması önemli bir etkisi bulunuyor. Orta gelir seviyesinden yüksek gelir seviyesine yükselişte ülkenin ekonomi politikaları, dış siyaseti, sanayisi gibi makro açıdan birçok etkenin önemli olduğunun belirtmekle beraber, Rozelle’in araştırmasından da gördüğümüz gibi toplumun eğitim temelli yapısının da etkisi görülmeli ve üzerinde çalışmalar yapılmalıdır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here